Aktörlük Sanatı

Aktörlük Sanatı

 

Yirminci yüzyılın ilk otuz yılı görsel sanatlar, tiyatro, psikoloji ve edebiyat alanında deneysel girişimlere sahne oldu. Farklı alanlardaki sanatçılar yapabileceklerinin sınırları olmadığının farkına varıp kendi yolculuklarında hayallerini, fantezilerini ve ruhlarının derinliklerini araştırmaya başladılar. Aynı ilkeleri benimsemiş insanların oluşturduğu gruplar ve kişisel tecrübelerinden yola çıkan bireysel sanatçılarla geleneksellik ve ‘izm’lerle sınırlanma aşılmaya başlanıp yeni biçimler denenmeye başlandı. Farklı sanat dallarının iç içe geçip melezlerin ilk ürünlerini vermeye  başlaması da bu dönemde başladı.

Yirminci yüzyılın Batı tiyatrosunda ise yeni yöntemler Konstantin Stanislavski, Vsevolod Meyerhold, Jacques Copeau ve Michael Chekhov’un çalışmaları ve birbirlerini beslemeleriyle şekillendi. Yüzyılın ilk yarısından itibaren Batı tiyatrosu Bertolt Brecht ile farklı bir dil ve estetik yaratma çabasına girişti. Dramatik ve alışılmış olandan uzaklaşılırken epik tiyatro adı altında dramatizasyon karşıtı, yabancılaştırma ve anlatıma dayalı bir tiyatro anlayışı gelişti.

Amerika kıtasından Lee Strasberg, Stella Adler, Sanfond Meisner Stanislavski metodunu geliştirerek aktörün metindeki karakterle özdeşleşmesine ve yaşamın bire bir şekilde canlandırılmasına, aktörün oynadığı karakteri yaşamasına, duygusal dünyasını geliştirmesine yönelik anlamlar yükledi. Adler aktörlerin kendi tecrübelerinin ötesine geçmesini sağlayıp hayalgücünün sonsuzluğuna gerçekçilik üzerinden kurulan bir çalışma yöntemiyle cevap verirken Meisner ise diyalog kurma, karşındaki dinleme ve aktörün önce kendisine dürüst olması üzerinden Stanislavski tekniğini geliştirme çabalarını sürdürdü.

Bu dönemde, Avrupa kıtasında yönetmenler devreye girdi. Jerzy Grotowski, Eugene Barba, Peter Brook ve Joseph Chaikin yeni söylemleri ve aktör çalıştırma yöntemlerini tiyatro sanatına tanıttılar. Bazıları aktörlerin bedenlerine, seslerine ve hareketlerine psikolojik, şiirsel ya da sadece jest ve gestus oluşturma üzerinden odaklanıp yeni ifade biçimleri oluşturmayı hedeflerken, bazıları da tamamen kişilik ve karakter üzerinden yapısal bir yöntem oluşturup klasik çalışma yöntemini devam ettirdi.

Bir taraftan da tüm bu yöntemler Batı’nın ve modernitenin bizlere zorunlu tanıttığı yöntemlerdi. Geçmişe baktığımızda binlerce yıllık Eski Yunan, Afrika, Hindistan ve Asya tiyatrosunda bu yöntemlerin çoğu metinli tiyatroda, ritüellerde, şarkılarda, müzikte ve dansta, hareket, anlatı, taklit ve dönüşüm içeren sanatlarla birlikte denenmişti.

Stanislavski kendisinin de dediği gibi hiçbir şeyi icat etmemişti ama olması gerekeni ortaya çıkarıp kendinden sonra gelen kuşakları kolay kolay sarsılamayacak şekilde etkisi altına aldı. Tarih boyunca unutulan yöntem ve teknikler farklı biçimlerde yeniden bulundu ve çağın olması gereken, arzulanan estetik diliyle yeniden şekillendirildi.

Bütün bu saydığım isimlerin yaptıklarını, tekniklerini anlamaya, deneyimlemeye başladığım çalışmaların ardından ben de kendi yolculuğumdaki özdeneylerin sürecine başladım. Tiyatro hayallerimin peşinde koştuğum, yolculuklara çıkıp iz sürdüğüm son on senelik dönemi beni temizleyen, içinde kendimi akıntıya bıraktığım bir nehir gibi tasvir edebilirim. Yolculuklarda ülkeler, diller, birbirlerine hiç benzemeyen kültürler ve bedenlerde çalışma biçimleri değişirken hepsi estetik algımı, tiyatroya ve aktörlük sanatına bakış açımı farklı açılardan şekillendirmeye başladı. Ustaların yaşadığı serüvenin yanında kısacık kalan kendi serüvenimde tecrübelerim sonucu geldiğim nokta her yöntemin beni aynı öze götürdüğü oldu: gerçeklik, samimiyet, içtenlik; sahnede ve hayatta gerçek ve insan olabilmek.

Yolculuğumda sınırlar belirsizleşip coğrafyalar farklılaşırken edindiğim tecrübeleri farklı kişi ve gruplarla paylaşmaya başladığım son dönemde yolum DC Kozmos Sanat Akademisi kurucusu ve sanat yönetmeni İstanbul Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Mehmet Şahin ile kesişti. Amerika, Avrupa ve İngiltere’de aktörlerin bugün sıklıkla tercih ettiği, profesyonel aktörlere yönelik bir çalışma şekli olan, bire bir stüdyo çalışması üzerinden bir program geliştirdik.

Bu çalışmada, aktörle yapılacak ön görüşmeden sonra izlenecek yol ortak kararlarla şekillenir. Aktörün ihtiyaçları, hedefleri ve mesleki gelişimi üzerinden bir süreç izlenir. Çalışma  materyalleri ve süreç boyunca kullanılacak metinler belirlenir ve uygulanacak yöntem olarak Stanislavski yöntemine ek olarak Jung’un arketip kavramlarıyla birlikte mantralar, Butoh, Kathakali ve Noh Tiyatrosu’ndan egzersizler işçilik serüvenimize dahil olur.

Bedenin kodları, rüyalar, sesin tonu, bölme ve birleştirme (ilk sesi egzersizlerle bulma),  duyuların seslerini nefes ile bulma, otobiyografik hafıza, mit yaratma, hareketin formu, karakterin stilizasyonu, kolektif bilinçaltı, el ve göz hareketi uyumu, bilincin kusurları, içsel sessizlik, devamlılık, aradalık, doğallık ve nötr oluş, mimesis, anagnorisis, metis, apoptosis ve katharsis kavramları laboratuvar ortamında çıkılan bire bir yolculukta bir deneyin elementleri olarak çalışmalarımıza dahil olur. Katılımcının izni dahilinde egzersizlere izleyiciler davet edilebilir.

Profesyonel hayata adım atmış aktörlerle bire bir egzersizlerden oluşan iki aylık programın serüveninin yeni deney ve tecrübelere ışık tutmasını, ‘ben’i değiştirmesini, her aktörün kendi eşsizliğinde sesini, formunu ve avazını bulmasını diliyorum. Yapacağımız çalışmalarda, hayatta, sahnede ya da kamerada oynadığımız rollerin ardındaki ‘ben’i araştırıp ruhun yolculuğuna çıkıp derinliklere birlikte bakmayı, gerçeğin peşinden gitmeyi öneriyorum.

Web Tasarım